Kadınlar kamu çalışanlarının üçte birini oluşturuyor. Bu grup, 1980 sonrası grevli, toplu sözleşmeli sendikal örgütlenme mücadelesi içinde, işçi sendikalarında örgütlenmiş kadınlara göre daha fazla kitlesel olarak yer aldılar.
Sendikal mücadeleyi başlatanlar ve öncülük edenler, çoğunlukla sol politik görüşlü, kararlı ve dirençli kadınlardı. Sendika binalarını ve biçimsel örgütlenme yöntemleri aşan, sıcak, samimi, evlere, “özel” hayatlara uzanan kendilerine özgü yöntemlerle, kamu çalışanı binlerce kadının sendikal mücadeleye katılmasında önemli rol oynadılar. Mücadeleyi başlatanlar, güçlerini daha militan niteliklerinden almış olsalar da, giderek kitleselleşilen ilerleyen yıllarda, KESK’li kadınların temel güç kaynağı, KESK’in ilk kadın sekreterlerinden Nevin Kaplan’ın da belirttiği gibi, birlikte mücadele ederken oluşan kolektif emekleri ve dayanışma ağları oldu. KESK’li kadınların mücadelesi, aktivist olsun veya olmasın tüm kadınların ortak emeğinin ve dayanışmasının üstünde yükseldi.
Ev içindeki iş yüklerine, aile ve çevre baskısına, sendikacılığın onlar için ev ve işten sonra üçüncü bir mesai anlamına gelmesine ve sendikalardaki eşitsizliklere rağmen, sendikal örgütlenme ve mücadelenin her alanında yer aldılar. Yapı-Yol Sen’den Pınar Ömeroğlu’nun, BES’ten Leman Kiraz’ın, SES’ten Şükran Doğan’ın anlattığı gibi işyeri eylemlerinde çok etkili oldular. HABER-SEN’den Sevim Celeb’in, Eğitim Sen’den İlknur Birol’un anlatımlarında olduğu gibi Ankara Yürüyüşlerine katılarak, kendi yürüyüş kollarının öncülüğünü yaptılar ve polis barikatlarını aşa aşa şehir meydanına girdiler. Eğitim Sen’den Emine Akyazılı’nın ifadesi ile eylemlere hiçbir korku duymadan, gemileri yakarak gittiler. Birleşik Taşımacılık Sendikası-BTS’den Sema Tataroğlu’nun anlatısında vurguladığı gibi trenlerin önüne çıkarak grevler örgütlediler.
Aralarında, daha öğrencilik yıllarında, üniversitede kadın gruplarına katılmış olanlar, sendikal mücadelenin yanı sıra kadın örgütlerinde de yer alanlar, kendilerini feminist olarak tanımlayanlar bulunsa bile, başlangıç yıllarında, kadınların çoğunluğu için, cinsiyet eşitliği, öncelikleri arasında yer almıyordu. Zamanla, hayatın her alanındaki ve sendikalarındaki cinsiyet eşitsizliklerinin daha fazla farkına vardılar. Eğitim çalışmaları, kadın kurultayları bu farkındalığın bilince dönüşmesinde rol oynadı. Eğitim Sen’den Fatma Vargün’ün anlattığı gibi 8 Mart ve 25 Kasım etkinlikleri için, birlikte çalışırken dostluklarını ve kadın dayanışmasını geliştirdiler, bu etkinliklerde büyük bir heyecanla ilk miting konuşmalarını yaptılar.
Çoğunun kendini feminist olarak tanımlamamasına, hatta bir kısmının feminizmin, sınıf hareketini böleceğinden kuşku duymasına rağmen, hep birlikte cinsiyete dayalı ayrımcılığa karşı ortak bir duyarlılık ve politik tutum geliştirmeyi, bu tutumlarını sendikaların yapısını ve politikalarını etkileyecek bir pratiğe dönüştürmeyi başardılar. Bağımsız kadın hareketi ile birlikte çalışırken de, bu iki hareket birbirinden etkilendi.
KESK’li kadınlar, çalışma yaşamında kadın olmaktan kaynaklı sorunlarını tartışmak, bunları ortadan kaldıracak sendikal mücadele gündemleri oluşturmak için Kadın Komisyonları kurdular. Tüm Bel-Sen’den Satı Burunucu’nun ve Eğitim Sen’den Ebru Dinçer’in anlattığı gibi sendikal mekânlara, dile ve eril kültüre müdahale ettiler. Sendikaların kurumsal yapısını ve örgütlenme modelini değiştirdiler. Uzun yıllar Eğitim Sen’de kadın sekreterliği yapmış olan Elif Akgül’ün anlattığı gibi kadınların örgütlenmesi ve cinsiyet eşitliği politikalarının geliştirilerek hayata geçirilmesi amacıyla, Kadın Sekreterlikleri kurdular. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunu, sendikanın merkezî ve yerel eğitim programlarının ana başlıklarından birisi haline getirdiler. BES’ten Gülsen Ülker’in ve Eğitim Sen’den Yaşar Tarakçı’nın anlatımlarında yer aldığı gibi kadın kurultayları gerçekleştirdiler. Ülke genelinde ses getiren ve sonuç alınan eşitlik kampanyaları düzenlediler.
Bu kampanyalar ile sadece çalışma yaşamında cinsiyete dayalı ayrımcılığa son verilmesi ve kadın emekçilerin haklarının geliştirilmesini talep etmekle kalmadılar; hayatın her alanında cinsiyet eşitsizliğinin ve kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasını hedeflediler. Bu doğrultuda ulusal ve uluslararası düzeyde iş ve eylem birlikleri gerçekleştirdiler.
Tüm bunları, sendikalarının genel çalışmalarında yer almayı ihmal etmeden, dolayısıyla erkek yoldaşlarından çok daha fazla çalışarak gerçekleştirdiler.
Özelleştirmelere, sağlık, eğitim gibi kamu hizmetlerinin sosyal hak olmaktan çıkarılarak ticarileştirilmesine, kamu hizmetlerinin tasfiyesine, sosyal güvenliğin ve iş güvencesinin yok edilmesine karşı çok yoğun mücadele verdiler. Anadili yasağının, kadınlar için çoklu ayrımcılık nedeni olduğunu söylediler. Bu nedenle anadilinde eğitimin yanı sıra sağlık hizmetlerine, yerel hizmetlere anadilinde erişim hakkını savundular.
Kadınların karar ve yönetim organlarındaki temsilini arttırmak için kota politikalarını hayata geçirdiler. KESK’te ve bazı bağlı sendikalarda kadınların temsil konumlarındaki görünürlüklerini arttırmak için, Eğitim Sen’den Dilek Adsan’ın anlattığı gibi eşbaşkanlık sistemini benimsediler. İşyerinde cinsel tacize karşı tutum belgeleri düzenlediler.
Kadınların çalışma yaşamındaki sorunlarını ortaya çıkarma ve çözüm önerileri geliştirme amaçlı araştırmalar yaptılar, konferanslar, sempozyumlar düzenlediler. Sendika yayınlarında kadınların yazılarına yer açılmasını sağladılar. Kadın emekçilere yönelik özel yayınlar çıkardılar.
Kendi sendikalarını değiştirip, dönüştürmekle yetinmediler. KESK’in 2004 yılındaki 2. Kadın Kurultayının “Sözümüzü Örgütlüyoruz, Hayatımızı Değiştiriyoruz” sloganında olduğu gibi hayatı değiştirmeyi hedeflediler.
İşyerlerini dönüştürdüler. KESK’li kadınların bulunduğu işyerlerinde, kimse cinsiyetçi bir dil kullanmaya cesaret edemedi; kadın çalışanlar, kendilerini işyerinde cinsel tacize ve mobbinge karşı daha güçlü ve koruma altında hissettiler.
Toplu görüşme ve sözleşme süreçlerini etkilediler. SES’ten Gülistan Atasoy’un anlatısında da vurguladığı gibi toplu iş görüşmelerinin sadece ücretlerin konuşulduğu, erkekler arası bir pazarlık masası olmasını sorguladılar ve teşhir ettiler. Kadınların çalışma yaşamında karşı karşıya kaldıkları ayrımcılığın ortadan kaldırılması, kadınların sosyal haklarının geliştirilmesi yönündeki talepleri, toplu iş görüşmelerine taşıdılar. Diğer sendika ve konfederasyonlara örnek oldular.
Bulundukları kentlerde kadın platformları oluşturarak, kadın hareketinin ve örgütlenmesinin, ülkenin dört bir yanına yayılmasında önemli rol oynadılar. Yapı-Yol Sen’den Sevim Celeb’in ve Eğitim Sen’den Gülay Lale’nin anlattığı gibi, meydanlara çıkarak, yürüyüşler yaparak kentlerinin kamusal alanlarını dönüştürdüler.
KESK’li kadınlar, mücadele içinde deneyim kazandılar. Bu deneyimleri birbirleriyle paylaştılar. Ortak iş yaparken, kendi kendilerini ve birbirlerini dönüştürdüler. Bu üç faktör, KESK’li kadınların başarılarında etkili oldu.
Tüm bunlara ek olarak Eğitim Sen’den Emine Akyazılı’nın, Nilgün Yıldırım’ın, Nurşen Yıldırım’ın, Elif Akgül’ün anlattığı gibi feminist akademisyenler ile yaptıkları eğitim çalışmaları da önemli rol oynadı. KESK’li kadınlar ile feminist akademisyenlerin ilişkisi ve işbirliği, sadece KESK’li kadınları değil, bu sergide yer alan feminist akademisyenlerin de altını çizdiği gibi, akademisyenleri ve akademik ve entelektüel bilgi üretimini de etkiledi ve dönüştürdü.
HABER-SEN’den Latife Kahya’nin anlatısında işaret ettiği gibi bağımsız kadın hareketiyle; Eğitim Sen’den Gülsen Ülker ve Meral Serinyel’in anlattığı gibi uluslararası sendikal örgütlerle etkileşimleri de KESK’li kadınların dönüşümünde önemli rol oynadı.
Türkiye Koordinasyonunda KESK’in yer aldığı, 2000 ve 2005 Dünya Kadın Yürüyüşlerinde yaratıcı ve özgün eylem modelleriyle, esnek ve yatay ilişki biçimiyle, neşesi ve coşkuşuyla binlerce kadının bir araya gelip, birlikte eylemelerini mümkün kıldı. Dünya Kadın Yürüyüşleri sırasında gelişen ilişki tarzı ve zengin eylem biçimleri, kadınları etkilerken, yoluşan sinerji sayesinde, kadınların sendikal çalışma biçimlerini ve ortak çabalarını da etkiledi.
Kuruluş yıllarından itibaren kadınlar da KESK’e yönelik süregiden baskılardan, sürgünlerden, idari ve adlî yaptırımlardan, güvenlik güçlerinin sokakta uyguladığı şiddetten her dönem nasiplerini aldılar. Örneğin Eğitim Sen’den Serpil Açıl Özer ile İlknur Birol’un anlatımlarında yer aldığı gibi bazıları henüz 1990’lı yıllardayken mesleklerinden çıkarıldılar. Eğitim Sen’den Nebahat Akkoç’un ve SES’ten Zübeyde Caner ve Cansu Yurtsever’in anlatımlarında yer aldığı gibi, 1990’lı yıllarda, özellikle OHAL Bölgesinde sendikal mücadele vermenin bedeli, kadınlar için de çok ağır idi. Tüm Sosyal Sen (sonradan BES)’ten Nilgün Aklar’ın anlattığı gibi 1998 yılında Muş’taki sendika binalarına baskın yapan güvenlik güçleri, örneğin gözaltına aldıkları Eğitim Sen üyesi kadın öğretmenlere zorla bekâret muayenesi yaptırmak istemişlerdi.
2010’lu yıllarda, ülkenin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine her bölgedeki kamu emekçisini bünyesinde toplamayı ve ortak ses üretmeyi mümkün kılan tek örgüt olan KESK’i, “Kürtçülük” ve “terör” suçlamasıyla damgalamaya ve sendikayı suç işleyen bir kurum gibi lanse etme amaçlı operasyonlar başladığında, kadınlar özel olarak hedef seçildiler. Eğitim Sen’den Canan Çalağan’ın anlattığı gibi 2011 yılında sadece kadınlara yönelik özel bir gözaltı operasyonu gerçekleştirildi. Gözaltına alınan ve daha sonra bir kısmı tutuklanacak olan kadınların tümü de KESK ve bağlı sendikaların kadın sekreterleri ve aktif kadın üyeleri idi. Gözaltına alındıklarında tümü de yaklaşmakta olan 8 Mart etkinliklerinin hazırlıkları ile meşguldü.
KESK, kuruluşundan itibaren işyerinde cinsel tacize karşı mücadele konusunda bilgi ve tecrübe biriktirmişti. KESK’in, bu birikimini 2010 yılında, KESK içinde ortaya çıkan bir taciz olayı karşısında kullanamaması, süreci kötü yönetmişti. KESK’li kadınların daha sonra bu bağlamda özeleştiri yaptılar ama, bu konu gene de bağımsız kadın örgütlerinin KESK’le aralarına mesafe koymalarına yol açmıştı. 2011 yılında KESK’li Kürt kadın aktivistlere yönelik gözaltı ve tutuklama operasyonları sırasında ilişkiler tekrar normalleşti. Kadın örgütleri, tutuklu KESK’li kadınlarla güçlü bir dayanışma sergilediler.
KESK’in kuruluşundan itibaren operasyonlarla damgalanması, özellikle milliyetçiliğin yoğun olduğu kentlerde KESK üyesi olmayı, KESK’li kimliğiyle görünürlüğü güçleştirdi. 1990’larda OHAL Bölgesinde KESK’li olmanın cesaret gerektirdiği gibi, 2010’lu yıllarda da Karadeniz’de veya İç Anadolu’da KESK’li olmak cesaret gerektirir hale geldi. Tüm güçlüklerine rağmen kadınlar, KESK kimliğini kıvançla taşıdılar. Yaşasın Halkların Kardeşliği sloganını atmaktan vazgeçmediler. Eylemlerde ”Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakıyoruz, peki, ya siz?” sorusunu sordular.
15 Temmuz 2016 sonrası OHAL kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler ile çok sayıda KESK üyesi kadın da kamudaki işlerinden ihraç edildi. Kişilerin mesleğini yapma hakkının, ekonomik ve sosyal güvencesinin, bir gecede elinden alınması elbette ki büyük haksızlık ve zulüm. Buna karşın, uzun yıllara dayanan örgütlenme ve mücadele deneyimi, politik bilinç, dayanışma kültürü, KESK üyelerinin adaletsizliklere karşı ayakta kalmalarını ve direnmelerini mümkün kılıyor. Kolektif üretimin ve dayanışmanın, direniş ve umudu korumak için nasıl anlamlı ve etkileyici olabileceğinin örnekleri, KHK ile ihraç edilmiş olan Eğitim Sen’den Ebru Dinçer’in ve Canan Çalağan’ın KHK sonrası deneyimlerine ilişkin anlatılarında yer alıyor.
Vardık Varız Varolacağız, Tüm Maliye Sen Kadın Kurultayı, 1999
Vardık Varız Varolacağız, KESK 1. Kadın Kurultayı, 1999
Sorgulamak ve Değiştirmek için Eğitim Sen 1. Kadın Kurultayı, 2004
Sözümüzü Örgütlüyoruz, Hayatı Değiştiriyoruz, KESK 2. Kadın Kurultayı, 2005
KESK Kadın Emeği Kurultayı, 2008
Özgürlüğümüz İçin Örgütleniyoruz, Eğitim Sen 2. Kadın Kurultayı, 2011
KESK Ayrımcılığa Karşı Eşitlik için Örgütleniyoruz Kampanyası, 2001
Eğitim Sen Eğitimde Cinsiyet Ayrımcılığına Hayır Kampanyası, 2003
KESK Örgütlüyoruz Hayatı Değiştiriyoruz Kampanyası
KESK Eşitlik Haklarımızı ve Geleceğimizi İstiyoruz, Yarın Değil, Bugün Kampanyası, 2006
KESK Her İşyerine Kreş Kampanyası, 2018….