Bu sayfada bulunan içeriklere şimdilik yalnızca Türkçe dilinde erişilebilir. Çeviri çalışmaları devam etmektedir.
This page’s content is currently only available in Turkish. Translation efforts are underway.
Naverokên vê rûpelê neha tenê bi tirkî ne. Xebatên wergerê didomin.
Derzeit ist der zugriff auf die inhalte dieser seite nur in Türkischer sprache möglich. Übersetzungsarbeiten sind im gange.
KESK’li kadınlar, yola çıktıklarında her birisinin gündeminde farklı öncelikler bulunuyordu. Sosyalizm, emekçi hakları, barış, kadın hakları, daha özgür ve eşit bir dünya… Çoğunun yakınlık hissettiği sol politik gruplar vardı ve çoğu sendika çalışmasında önceliklerini, biraz da bu grupların önceliklerini gözeterek belirliyorlardı.
Ortak noktaları, hangi gruptan olurlarsa olsunlar veya yakınlık hissettikleri herhangi bir politik grup bulunsun veya bulunmasın, evde, işyerinde, sokakta olduğu kadar sendikada da benzer eşitsizliklerle, ayrımcılıklarla karşı karşıya olmalarıydı. Tümü de kendi politik gruplarındaki erkek arkadaşlarından daha fazla çalışıyor, buna karşın onlardan daha az temsil ediliyordu.
Farklı görüşlere, yaklaşımlara sahip olmaları, sendikaların genel kurulları gibi daha yüksek siyaset yapılan, soyut meselelerin ele alındığı ortamlarda, ortaklaşmalarını güçleştiriyordu.
Fakat birlikte 8 Mart veya 25 Kasım etkinlikleri örgütlediklerınde, birlikte miting organize ettiklerinde, farklı politik yaklaşımların uzaklaştırıcı etkisi siliniyor, somut işler yaparken kendiliğinden birbirlerine yaklaşıyorlardı. Sendika binalarında başlayan hazırlık çalışmalarını evlere taşıyor, üzümlü kurabiyeleri birlikte yedikleri toplantılarda, bir yandan eylem örgütlerken diğer yandan da birbirlerinin hayatlarına giriyor, yakınlaşıyorlardı. HABER SEN’den Latife Kahya’nın anlattığı gibi bırakacağı kimse olmadığı için 40 günlük bebeğiyle eyleme katılanlar vardı ama Eğitim Sen’den Emine Akyazılı’nın “çocukları birlikte büyüttük” cümlesinde özetlediği gibi çocuk bakımını da dayanışma ile paylaşmaları da yaygındı. Sendika toplantılarında resmi söylemler tekrarlanmasına karşın, kadın eğitim gruplarında, söz aile içi şiddete geliyor, bu eğitim grupları bir anda bilinç yükseltme grupları gibi işlemeye başlıyordu.
Ortak bir KESK’li kadınlar kimliğinin, politik aidiyetleri ne olursa olsun, ortak kadın bakış açılarının gelişmesi, bu tür somut iş yapma pratikleriyle ve hayatın içinde geliştirdikleri paylaşımlarla ve kadın dayanışması ile gelişti. Sendika genel kurullarında, halen tam bir ortaklaşma sağlanamamış olsa bile, artık kadınlar sendikanın kadın politikaları konusunda ortak hareket ediyorlar.
Bu tutumun gelişmesinde, yukarıda işaret edilen birlikte iş yapmanın, gündelik hayatı paylaşmanın, birbirinin hayatına dokunmanın belirleyici bir rolü oldu. Buna ek olarak, feminist akademisyenlerle bir araya geldikleri eğitim çalışmaları, bağımsız kadın örgütleri ile bir araya gelmelerini sağlayan kadın platformları, bu platformlarla organize ettikleri eylem ve etkinlikler de, hem kadın bakış açısının gelişmesinde, kadınların dönüşmelerinde önemli bir rol oynadı hem de KESK’li kadınların kendi içlerinde, yerel ve küresel düzlemlerde dayanışma ağları kurmalarında etkili oldu.
Yaşanan aile içi şiddeti paylaşma, çocuklara birlikte bakma gibi kadınların hayatında yaşamsal öneme sahip dayanışma ilişkileri, farklı bağlamlarda da etkilerini gösterdi. Örneğin, 1998 gibi erken bir tarihte, ülkenin dört bir yanından KESK’li kadınların, Diyarbakır’a giderek 8 Mart’ı Diyarbakır’daki kadınlarla kutlama kararı ve 400 KESK’li kadının bunun için yola çıkması, dayanışmanın farklı bir anlamına işaret ediyordu. KESK’li kadınlar, nerede olurlarsa olsunlar baskı altındaydılar, disiplin soruşturmalarıyla, sürgünlerle, ceza davaları ile karşı karşıya idiler. Kürtlerin yaşadığı OHAL Bölgesindeki insan hakları ihlalleri, faili meçhul cinayetler boyutuna çıkmıştı. Eğitim Sen’den Nebahat Akkoç’un ve SES’ten Zübeyde Caner’in anlattığı gibi Diyarbakır’daki en önemli sendikal faaliyetlerden biri, üyelerinin kan gruplarına ilişkin listelerin oluşturulmasıydı. 1998 yılının 8 Mart’ında Diyarbakır’a gitme eylemi, Diyarbakır’daki arkadaşları ile dayanışmak, orada yaşanan insan hakları ihlallerine karşı çıkmak için gerçekleştirilen, bir dayanışma eylemi idi.
Otuz yılı aşkın mücadele sürecinde kendi içlerinde, kadın örgütleriyle, yerel ve küresel ölçekteki eylemlerle gerçekleştirilen dönüştürücü dayanışma ilişkilerinin onlarca örneği bulunuyor. Dünya Kadın Yürüyüşlerine ve bağımsız kadın örgütleri ile karma örgütlerdeki kadınlardan oluşan Kadın Platformlarının, tutuklu KESK’li kadınlar için gerçekleştirdikleri dayanışma eylemleri bu örneklerden sadece iki tanesidir.
Bünyesinde iki yüze yakın ülkeden ve bölgeden beş binin üzerinde katılımcı kadın grubunu barındıran Dünya Kadın Yürüyüşü İnisiyatifi, 2000 yılından bu yana, beş yılda bir küresel kadın yürüyüşleri gerçekleştirerek, kadınların küresel olarak karşı karşıya olduğu şiddet, yoksulluk, ırkçılık, ayrımcılık, eksik temsil gibi sorunlara dikkat çekiyor. İlki 8 Mart 2000’de Türkiye’den geçen yürüyüşler, her ülke ve bölgedeki kadınların katılımıyla, çok çeşitli eylem ve etkinliklerle sürdürülüyor, kadınların talepleri toplanıyor, bu esnada yamalı bir küresel yorgan oluşturuluyor. Eklenen yamalarla büyüyen yamalı yorgan, bir ülkeden diğerine devredilirken, kadınların birbirleriyle ağlar kurmalarına da hizmet ediyor. Yürüyüşün sonunda kadınların talepleri Birleşmiş Milletlere iletiliyor.
Başta 2000 yılı Dünya Kadın Yürüyüşü-DKY olmak üzere bütün yürüyüşler KESK’li kadınlar için muazzam bir dönüştürücü etkide bulundu. Bu yürüyüşler, kadınların karşı karşıya oldukları yoksulluk, şiddet, ayrımcılık, eksik temsil gibi sorunların küresel boyutlarına ilişkin farkındalık geliştirme, bu sorunların ortadan kaldırılması için örgütlenme, eylem yapma süreçleri oldu. Dünya Kadın Yürüyüşü etkinlikleri, farklı siyasal grup aidiyetleri, farklı dünya görüşleri bulunan KESK’li kadınların birlikte iş yaparak, birlikte eylem örgütleyerek ortak bir dil yaratmalarında, ortak bir kadın bakış açısı geliştirmelerinde, birlikte dönüşmelerinde önemli rol oynadı. Ortak bir KESK’li kadın kimliğinin gelişmesinde etkili oldu.
Bu yürüyüşlerin ayrıca, kadınların birbirleriyle, Türkiye’deki bağımsız kadın örgütleri ve diğer karma örgütlerdeki kadınlarla ve küresel kadın hareketi ile ağlar oluşturma ve dayanışma kültürünün gelişmesine de güçlü katkıları da oldu. 2000 yılı Dünya Kadın Yürüyüşünün başlatıldığı 8 Mart günü, kadınların taşıdığı pankartta “8 Mart 2000, Dünyayı değiştirmek için yürüyoruz” sloganı yazılı idi. KESK’li kadınlar dünyayı değiştirmek için çıktıkları bu yürüyüşte öncelikle kendi kendilerini ve birbirlerini değiştirdiler.
Türkiye kadın taleplerinin oluşturulması için yapılan atölye çalışmaları, paneller ve Eğitim Sen’den Gülay Lale’nin anlattığı gibi oluşturulan insan zincirleri, KESK’li kadınları, kadınlara ilişkin gündemler ekseninde harekete geçirdi.
Türkiye kadın taleplerinin oluşturulma süreci, eylemliliklerin yanı sıra, Türkiye’deki farklı farklı kadın gruplarının birbirleriyle yakınlaşmalarına, birbirlerinin farklı sorunları hakkında bilgi sahibi olmalarına da yardımcı oldu. 8 Mart mitinglerinde, 8 Mart bildirisinin Türkçe dışındaki dillerde okunmasının ilk örneklerinden birisi 2000 Dünya Kadın Yürüyüşü’nün başladığı 8 Mart 2000 İstanbul Mitingi’dir. Bu mitingde 8 Mart bildirisi aynı zamanda Kürtçe okunmuştu.
Dünya Kadın Yürüyüşü’nün Türkiye kolu etkinlikleri, sadece yürüyüşün gerçekleşeceği merkezlerle de sınırlı kalmadı. KESK’e bağlı sendikaların örgütlü olduğu bütün kentlere yayıldı. KESK’li kadınları harekete geçirdiği gibi, onlar da yaşadıkları kentlerde yaptıkları stant açma, imza toplama, basın açıklaması yapma gibi etkinliklerle, Dünya Kadın Yürüyüşü’nün, KESK ve kadın hareketi dışındaki kadınlara da ulaşmasını sağladı.
DKY yerel düzeyde kadınların birbirleri ile etkileşimlerini, birlikte iş yapma kültürlerini geliştirirken, küresel düzeyde de dayanışma ağları kurmalarını mümkün kıldı. KESK’li kadınlar daha önce uluslararası ilişkiler kurmuşlardı fakat bu daha çok temsili düzeyde kalmıştı. Yerel ve ulusal sınırların dışına çıkarak, küresel kadın hareketiyle ve talepleriyle etkileşime girmeleri, kendi deneyimlerine dışarıdan bakabilmeleri ilk kez DKY süreçlerinde oldu. Bu Eğitim Sen’den Emine Akyazılı’nın anlattığı gibi ufuk açıcı ve özgüven kazandırıcı bir etkiydi. Emine, Küresel Kadın Yorganı’nı Türkiye’de Yunanistan’a devredecek grupla birlikte Selanik’e gittiğinde oradaki sendikacı kadınlarla ve kadın hareketi ile tanışmış ve KESK’li kadınların durumu ile ilgili bir karşılaştırma yapmıştı. Deneyim aktarımı, dayanışma duyguları ve özgüven ile geri dönmüştü.
KESK Kadın Sekreterliğinin, DKY Türkiye ayağının koordinasyonunu üstlenmesi ve KESK Kadın Sekreteri Sevgi Göyçe’nin koordinasyonun sözcülüğünü yapması, KESK’li kadınların ilgi ve heyecanını artırıcı etkide bulunduğu gibi uluslararası süreçlere de daha fazla katılmalarını da mümkün kıldı. DKY etkinlikleri kapsamında, DKY’nin farklı ülkelerinden temsilcilerle, Birleşmiş Milletlerin New York’taki merkezine giderek, küresel kadın taleplerini teslim eden ve daha sonra bir yürüyüş gerçekleştiren kadın heyeti içinde KESK’li kadınlar da vardı. Bu, onların şahsında pek çok KESK’li kadın için çok anlamlıydı.
Bu etkileşim sadece küresel ağların kurulmasında değil, dayanışma ilişkilerinin gelişmesinde de rol oynadı. Örneğin DKY kapsamında Düzce’de yürüyüş yapan KESK’li kadınlara polis saldırıp aralarından bazılarını yaraladığında, DKY, dönemin içişleri bakanını kınayan bir bildiri yayınlamıştı.
Özcesi, Dünya Kadın Yürüyüşü süreçleri, kadınların birlikte yaparak, birlikte öğrenme, kendi kendini ve birbirini dönüştürme ve dayanışma etkinlikleri şeklinde işlev gördü. Bu bağlamda DKY etkinlikleri, feminist pedagoji için anlamlı bir örnek oluşturur.
KESK nedir? başlıklı metinde de dile getirildiği gibi KESK’in sendikal anlayışı, sadece kamu emekçilerinin sosyal haklarını ve ekonomik çıkarlarını gözeten dar bir perspektife sahip değil. Kamu emekçilerinin hakları ve çıkarları için mücadeleyi daha eşit, özgür ve adil dünya mücadelesiyle birlikte ele alıyor.
Bu özelliği, KESK’in, ülkede yaygınlaşarak artan milliyetçilik dalgasından etkilenmesine de engel oldu. KESK’i biricik kılan özelliklerinden birisi de halen, ülkenin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine, her yerde örgütlü olması ve bütün bu farklı yerlerdeki kamu çalışanlarını, etnik, dinsel, mezhepsel kimliklerine bakmaksızın, onları ortak gündemler etrafında harekete geçirebilmesi, ortak bir dil oluşturmayı başarabilmiş olmasıdır. Fakat etnik, mezhepsel, dinsel kimliklere bakmaksızın örgütlenmesi, KES’in bu kimliklerden kaynaklanan özgül sorunlara ve taleplere duyarsız kalmasına da yol açmadı. Kürt sorununun demokratik barışçıl yollardan çözülmesi için çaba içinde oldu.
Bu özelliği, milliyetçiliğin ve özellikle de Kürtlere yönelik baskının arttığı dönemlerde, Kürt kamu emekçilerinin de örgütlü bulunduğu KESK’i hedef haline getirdi. 2009 yılından itibaren KESK’i kamuoyunda “terörle ilişkili” göstermeye yönelik gözaltı ve tutuklama operasyonları gerçekleştirildi.
Bu gözaltı ve tutuklama operasyonlarında KESK’li Kürt kadınlar da gözaltına alındı ve tutuklandı. KESK’li Kürt kadınlar, bulundukları sendikaların toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarında aktif bir şekilde yer almaktaydılar. Bu kadınlar operasyonlar başladığında KESK’in ve bağlı sendikaların çoğunda kadın sekreterliği görevini yürütmekteydiler. Pek çok KESK’li kadın gibi onlar da Kadın Platformlarında yer alarak, bağımsız kadın örgütleri ile etkileşime girmişlerdi. Birlikte iş yaparken birbirlerini ve kendi kendilerini dönüştürüyorlardı. Aralarındaki ilişkiye kız kardeşlik ilişkisi denilebilecekse eğer, bu, eylem içinde, birlikte mücadele ederek inşa edilen bir kız kardeşlik oldu.
2009 yılında önce Ankara’da SES üyesi Seher Tümer gözaltına alınıp tutuklandı. Ardından 28 Mayıs 2009’da çeşitli kenteler yayılan bir operasyon ile aralarında KESK Kadın Sekreteri Songül Morsümbül, Eğitim Sen Kadın Sekreteri Gülçin İsbert, Eğitim Sen eski kadın sekreteri Elif Akgül’ün de bulunduğu çok sayıda sendikacı göz altına alındı ve tutuklandı. 13 Şubat 2012’de ise sadece kadınları hedef alan bir operasyon ile 15 KESK’li kadın gözaltına alındı. Gözaltına alınanların tümü KESK ve bağlı sendikalarda kadın sekreterliği görevi yürütmekte olan veya kadın çalışmalarında aktif yer alan kadınlardan oluşuyordu. Tümü de kadın platformları ile birlikte 8 Mart hazırlıklarını yapmak ile meşguldü. Görevleri nedeni ile de kadın platformları ile çok yakın ilişki ve işbirliği içindeydiler. Aralarından 9 sendikacı tutuklandı ve 8 ila 10 arasında değişen sürelerle cezaevinde kaldılar.
Gözaltı ve tutuklamaların, “terör” ile ilişkilendirilmiş olması, platformlarda KESK’li kadınlarla birlikte çalışan kadın örgütleri ve kadın gruplarında çekinceye yol açmadı. Aksine, 2009’da ve 2012’de gerçekleştirilen operasyonların yarattığı korku iklimine karşın, KESK’li kadınlarla muazzam bir dayanışma sergilediler. Tutuklamaların başından itibaren, bağımsız kadın örgütleri ve Eğitim Sen’e üye kadın akademisyenler, tutuklu KESK’li kadınlarla dayanışma eylemleri gerçekleştirdiler. Cezaevlerine yüzlerce dayanışma mektubu gönderdiler. Kadın platformları, duruşmalarda,mahkeme önlerini miting alanlarına çevirdi.
Kürt kadın sendikacıların tutuklanması, KESK’li kadınların kendi içindeki dayanışmayı da yeniden canlandırdı ve güçlendirdi. 2011 yılında KESK içinde yaşanan ve KESK’in biriktirdiği deneyime rağmen doğru yönetilemeyen taciz olayı veya başka nedenlerle sendikalarından uzaklaşan KESK’li kadınlar, kadın sekreterlerinin tutuklanmasıyla yeniden çalışmalara döndüler. Tutuklamaların çalışmaları aksatmaması için, çalışmaları kaldığı yerden sürdürmeye başladılar.
Kadın hareketinin, KESK’li kadınlarla ve Kürt kadın kamu emekçileriyle geliştirdikleri dayanışma ve kampanyalar, sadece KESK’e, KESK’li kadınlara güç vermekle ve onlara ağır ithamlarda bulunan davaların düşmesine, KESK’in ve KESK’li kadınların aklanması ile sınırlı kalmadı. Bu dayanışma aynı zamanda barış ve halkların (kız)kardeşliği için de güçlendiren ve umutlandıran bir deneyimdi.