AĞZI LAF YAPMAK

Bir kota politikası var KESK’in. Eğitim Sen’in de. Daha sonraki yıllarda, mücadele buna katkı sundu. Şunu anlatamamıştık biz arkadaşlarımıza başlangıçta: “Hak eden yapsın”. Ne demek bu, nasıl hak eden yapsın? Hak eden, hep erkek mi olur? Erkek arkadaşlar bize şu gerekçeyle karşı çıkıyorlardı: “Etkin söz söyleyebilen ağzı laf yapan arkadaşlarımızın bulunması mı iyidir, onun yerine bir arkadaşımızın kadın olduğu için girmesi mi iyidir?” Biz de şu örneği veriyorduk. “Yönetimlere gelen bütün erkek arkadaşlarımızın ağzı iyi laf mı yapıyor?”. – Meral Serinyel, 2017

BİRLİKTE ÖĞRENMEK

Bence en büyük kazanımlarımızdan biri, kadın dayanışmasıdır. Kendi aramızda kadın ağı kurduk. Hatta son dönem ihraçlarla birlikte, kendini ilk toplayanların, kadın olduğunu görüyorum. Hemen ilk organizasyonları yapanlar, kadınlar. İzmir’de, Ankara’da, daha başka yerlerde de “Hemen ne yapabiliriz” diyen kadın dayanışmasıyla, bir araya gelindi, toparlanıldı. Tabi ilk elden yıllardır bildikleri kadın işleri yapılmaya başlandı. Yemek yapmaktır, örgü örmektir, ama sonuçta yavaş yavaş bu evriliyor. Çünkü en hızlı yapılabilecek bir şeydi. Bu süreçte çok da iyi şeyler çıkacağına, ilerde de çıkacağına inanıyorum. Bunlar hep bizim dayanışmamızın, örgütlememizin, birlikte öğrendiğimiz, kadınların çıkardıkları şeyler. – Nurşen Yıldırım, 2017

CİDDİYE ALMAK

Biz kadınların söylediklerini ciddiye almıyorlardı ama bizim söylediğimizi bir erkek söylediğinde ciddiye alıyorlardı. Sendikalarda yaşanan cinsiyetçi süreçlerden birisi de sendikalardaki seçim süreçleriydi. Seçim süreçlerinde sendikada farklı anlayışlar bir araya geliyor, kulis çalışmaları yapıyorlardı. Bu süreçler kadınları sendikalardan uzaklaştıran süreçler. Çünkü bu toplantılar, gece geç saate kadar süren toplantılardı. Genelde kadınlar evdeki sorumlulukları gereği, geç saatlere kadar süren bu toplantılara katılamıyorlardı veya katılmış olsalar bile son sözü söyleyenler erkekler oluyordu. Mutlaka erkeklerin orada, o son sözü söylemesi gerekiyordu. Kadınların söylediğini ciddiye almama, kadınları görmezden gelme çok yoğun yaşandı ve eskisi kadar olmasa bile, hâlâ yaşandığını düşünüyorum. Bir defasında kadın komisyonu toplantısına katılan bir kadın arkadaşa, yönetimde bulunan bir erkek tarafından, ‘’Senin ne işin var bu saate kadar sendikada, gidip evde çocuğunla ilgilenmen daha iyi olmaz mı’’ dendiğini hatırlıyorum. Tabii ki, tepki göstermiştik. – Ayşe Savaşçı, 2017

ÇEKİLMEK

KESK’in sendikalaşma çalışması... Sendikalaşmayla ilgili ilk fikirler ortaya çıktı. Günlerce, aylarca, yıllarca süren tartışmalar dönemi geçirildi. “ Anayasada sendika kurulabilir diye bir ibare yok, ama yasaklayan bir hüküm de yok” diyerek karar birliği oldu. Karar ilan panosuna asıldı. “Sendika kurucusu olmak isteyen arkadaşlar şu şu evrakları tamamlayıp başvurularını şu tarihe kadar yapsınlar” dendi. Ben kendi adıma, bu kadar köklü bir geleneği olan TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası), TÖB-DER (Türkiye Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği) gibi yüzbinlerce öğretmeni örgütlemiş bir örgütten sonra, binlerce başvurunun olabileceğini düşündüm. Son başvuru günü bitti, başvuru tarihleri uzatıldı. Sendika kurucusu olacak arkadaşlarla ilk toplantıyı yaptık. Öyle binlerce, yüzlerce başvuru falan yok! Otuz, kırk kişi bir araya geldik. Sonra bir grup arkadaş ayrıldı aramızdan. Erken buldular. Biz yirmi üç kişi, iki kadın arkadaş içlerinde, Şükran Hanım ve ben, kurucu üye olduk. Başvuruyu valiliğe yapacağımız gün, telgraf göndererek çekilen arkadaşlarımız oldu, kendilerince haklıydılar. Yirmi iki kişiyle başvuruyu yaptık. – Gülsen Bektaş Kızılkan, 2017

DERGİ

8 Mart kadın dergisini çıkardık. KESK’in ilk kadın dergisi. Devam ettirdik, 25 Kasım’da da çıkardık. Çok zorlandık ama. KESK’in büyük boy gazetesi çıkıyordu, “O boyutta çıkaralım özel sayı olsun, hiç olmazsa” dedik. Leman’la (Kiraz) ikimiz resmen pazarlık yaptık, yeter ki yazılı bir şey çıkaralım diye. Kadın Sekreterliği oluşunca, dergiye dönüştürdü. – Nurşen Yıldırım, 2016

EV KADINLARI

KESK’in kadın hareketindeki yerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Trabzon’da kadınlar hem sendikalarda, hem sokağa çıkmada bir özgürlük yaşadı. Trabzon gibi bir yerde, biz kadınlar sokağa çıktık. 8 Mart’ta kalabalık olarak yürüdük. Islıklar çalındı, şarkılar söylendi. Bunun ev kadınları üzerinde de etkisi oldu. Sokaktan geçen kadın bakıyor, bildiri dağıtan kadınlara. Özgüven anlamında katkısı oldu. Özgürsün. Güçlüsün. – Sevim Celeb, 2016

FEMİNİST

Benim “feminist” olmam daha belirleyici oldu bizim sendikada. “Kadınlar” vardı ama bir de “feminist kadınlar” vardı. Sendika başkanı beni biriyle tanıştıracak: “Arkadaş feminist, ama iyidir.” derdi. Ondaki feminist algısı karışık tabi ki. Karma yapı içindeki kadınların güçlü olmasını sağlayan en temel şey dışarıda bağımsız, feminist, güçlü bir kadın hareketi olması. – Gülsen Ülker, 2016

GAZ

Kızılay’a gireceğiz, Sendikalar Yasası’nın görüşüldüğü dönem. Üst geçit var. Polis oraya yığılmış ama biz polisi umursamıyoruz. Önümüzde barikat var. Barikatı aştık, Kızılay’a gidiyoruz. Bir baktık polis orayı açmış, gelene vuruyor. O sıra gaz attılar bize. Bir iş hanına girdik, nefessiz kaldık. Vicdan Hanım (Baykara) bayıldı. Bir arkadaşın başına geldi, yarıldı. O dönemde biz çok eleştiriyorduk emniyeti ama polisler gazı, aralara atıyorlardı. İnsanları hedef alarak atmıyorlardı. Şimdi direkt insana atıyorlar. Şimdi daha kötü. Ölüyor insanlar. Gezi olaylarında Berkin Elvan’ı gördük. – Sevim Celeb, 2016

Hakları Bilmek

Hiç unutmam Ankara Lisesi’nde çalışıyorum. Norm Kadro Yönetmeliği çıkmış. Kimse bir şey bilmiyor. Biz yönetim olarak bu konuda bir kitapçık çıkarmıştık, eylemler yapıyorduk. Araştırmışız, içini dışını biliyoruz. Müdür yardımcısı dedi ki “Sana bir hafta izin, git kurtar, norma giren arkadaşlarını. Nasıl ayarlıyorsan ayarla.” Halbuki bu müdür yardımcısı başlarda benimle çok uğraşmıştı. Sincan’dan geldiğimi bildiği halde, sabah 8.00-8.45’e bir saatlik ders bile koymuştu programıma. Yönetmelikleri biliyorum diye her tür yetkiyi verir hale geldi ilerleyen zaman içinde. Bana sorun çıkarmaz olmuştu. Sendikalı olarak, bütün yönetmelikleri, bütün hakları bildiğim için güçlüyüm. “Bana bunu yapamazsınız, benim şu şu haklarım var” deyince, orada duruyorlar. Aslında kendileri de bilmiyordu. Bu benim için bir “bilgi güçlenmesi”ydi. Kadınların güçlenmesi için, eğitimlerle kadın olma bilincinin yanı sıra, başka bilgileri de öğrenmenin önemli olduğunu düşünüyorum. – Nurşen Yıldırım, 2016

IŞIK

Kadın kurultaylarında neler talep ettik? Sendika genel merkezinde ve şubelerde kadın sekreterliklerinin olması, bu sekreterliğin tüzüksel organ olması, bütün yönetim organlarında kota uygulanması, sendikamızın düzenlediği bütün eğitim çalışmalarına, toplumsal cinsiyet konusunun dahil edilmesi, çocuk odalarının yapılması, sendikal mekânların; lokal görünümünden çıkarılması ve kuytu yerlerde olmaması, ulaşımın kolay olması. Bunlar bizim ciddi taleplerimiz arasındaydı. Toplantıya gidiyorsunuz gece, yol karanlık ve ışık yok. Kadınlar böyle mekânlara gitmek istemiyor. – Ayşe Savaşçı, 2017

İŞ Bırakma Eylemi

Eğitim-Sen’in yaptığı ilk iş bırakma eylemi, 20 Aralık 1994 tarihindeki eylemdi. Ben bu iş bırakma eylemine, okuldan tek kişi olarak katılmıştım. Okuldan tek kişi olarak katılırken, kendimi hakikaten çok kötü ve yalnız hissetmiştim. Ama eylem alanına gittiğimde çok kalabalık olduğumuzu görmüş, çok duygulanmış ve çok etkilenmiştim. “Aslında ben yalnız değilim” diye düşünmüştüm. Sonraki süreçlerde hep Ankara eylemlerine katıldım. Sıkça Ankara’ya sesimizi duyurmaya, eyleme gidiyorduk. Ben Ankara’ya gidişlerimde hep otobüste yüksek sesle şunu söylerdim: “Bir daha dünyaya geldiğimde, sendikal hak mücadelesinin elde edilmiş olduğu bir ülkede gelmek isterim.” – Ayşe Savaşçı, 2017

Jandarma

KESK, 1998’de 8 Mart’ın Diyarbakır'daki kamu emekçisi kadınlarla, sadece kadınların yapacağı bir mitingle kutlanması kararı aldı. Dört yüz kadınla İstanbul'dan, İzmir’den birçok ilden gelen kadınla, Ankara'da buluşup yola çıktık. Birecik’e kadar bir sorun yaşamadık ama Birecik‘e girerken bir grup jandarma, arkasından bir grup Özel Tim, ardından da bir grup polis bizi durdurdu. Hepsi ayrı ayrı GBT (Güvenlik bilgi taraması) yaptı. Bu bile şiddetti. Yani ayrı ayrı. Buna rağmen kadınlar o beklemeler sırasında halaylar çektiler, türküleri, sloganları hiç ara vermeden haykırdılar. – Leman Kiraz, 2022

Kadın Komisyonlarına Ulaşmak

1998-2000 arasında sendikanin Merkez Yönetim Kurulu’ndaydım. Merkezden gönderdiğim birçok yazı, sendikanin kadın komisyonlarına ulaşmıyordu. Ya önemsenmiyor ya da –bu daha tehlikeliydi, karşı çıkıldığı için kadınlara iletilmiyordu. Yazıyla ilgili ayrıntı ya da bilgi, benden istenmiyor, Merkez Yönetim Kurulun’dan başka bir ERKEK sekreter aranıp ona soruluyordu. Erkek egemenliğiyle başa çıkmak çok zordu. Yirmi dokuz yaşındaydım, çok deneyimsizdim. Bazen neye, nasıl karşı çıkacağımı, nasıl cevap vereceğimi bilemiyordum. Hep savunma pozisyonundaydım. Bu çok kötü bir şey. Hep açıklama, hep bir şeyi yorumlama. Ayrıntılarına kadar anlatma. Masaya vurmak, erkek egemen tarzdır. “Bunu yapma, sert olma” gibi tarzımız vardı. Anlatarak, öğreterek… Kızmadan, kırmadan erkeklerin anlamasını ve gelişmesini sağlıyorsun. Ve bunu yaparken yıpranıyorsun. Ama yipranirken de daha donanımlı oldum ve güçlendim. – Nurşen Yıldırım, 2016

Liste delmek

Eğit-Sen Ankara Şubede üye oldum, Eğitim Sen Ankara 2 Nolu Şubede emekli oldum. Emekliliğimden önceki son genel kurulda, iki listeye karşı tek başıma aday oldum. Akşam sandıklardaki sayım bitince, Seçim Kurulu kazananları açıkladı, ben kazandım. Liste delerek kazandım. Evlerimize gittik. Ertesi günü şubeden bana telefonla şu bilgi verildi: “Hocam, bilmem kaç nolu sandıkta sayım hatası tespit edildi, seçim kuruluna itirazlar yapıldı ve yeniden sayıma göre siz kazanmadınız.” “Peki! Eyvallah” dedim. Bu kadar. İlk defa kendi şubemin Yürütme Kurulunda görev alacaktım, ama heyecanı bir gün sürdü. – Hamide Rencüzoğulları, 2022

Müdahaleler

Bütün kararları düşünüyorum da kadınlarla ilgili rahatlıkla geçen bir kararı hatırlamıyorum. Çok zorladılar. Başka kararlarda sormadıkları, zorlamadıkları şeylerle, benim kararlarımı didik didik ettiler. Eğitim çalışmalarında müdahale etmeye çalıştılar. Yayınlarımızın cümlelerini didik didik okudular, eleştirdiler, sözcükleri çıkarmamı istediler ki o dönem çok fazla bildiri, dergi vb. çıkıyordu onları hiç böyle incelemiyorlardı, hatta birçok arkadaş okumuyordu bile. Hepsini ben okuyordum, yazım noktalama açısından düzeltiyordum. Ama bizim yayınlarımızı önceden ister ayrıntılı okurlardı. Çok zorlandım, bunaldım. – Nurşen Yıldırım, 2016

Normlar

Sendikalarda kadın olarak yer almanın ayrıca zorlukları var. Çünkü sendikalar da kamusal alanın bir parçası, bu kamusal alan erkeklere göre şekilleniyor ve normları erkekler tarafından belirlenmiş. Kadınlar bu alanda aslında eğreti duruyorlar. İlk zamanlarda sendikaya kadın arkadaşımla geldiğimde, mekândan rahatsız oluyorlardı. Birçok sendikal mekân lokal görünümündeydi, ayrıca temiz değil. Hatta o dönem, İzmir’de ben çok tanık olmadım, ama İstanbul’dan gelen arkadaşlar anlatırdı; sendika binaları lokal görünümünde ve bir kısmında oyun oynanıyor. Kadınlar böyle mekânlarda bulunmak istemiyor. Ya da kadın arkadaşımız kucağında çocuğu ile sendikaya geliyor. Mekân kirli ve sigara içiliyor. Dolayısıyla, bu tür mekânlar da kadınları sendikadan uzaklaştırıyor. – Ayse Savaşçı, 2017

Operasyon

On beşi de kadın olan, sadece Kadın Yürütme Kurulundakilere ve aktif kadın üyelere yönelik bir operasyondu. 8 Mart hazırlıkları var, çok yoğun, Şubat dönemi, kadınların büyük kısmı il dışında. Pazartesi sabahı, herkesin il dışından geldiği günü beklemişler. Hepimizi Pazartesi sabahı, operasyon yapıp aldılar. Sabah, apar topar alınıp gidildik. Bir gittim, Ankara’da beraber çalışma yürüttüğümüz bütün kadın arkadaşlar orada. Herkes birbirine sesleniyor “Amaan sen de mi? Sen de mi” diye. Bir baktık ki on beş tane kadın ve Ankara'da neredeyse KESK’te çalışma yürütecek bütün arkadaşlar alınmışlar. Böyle tuhaf bir durum. Hepimizi tek tek, yan yana hücrelere koydular gözaltı sürecinde. Dört gün boyunca hücrede, birbirimizi görmeden, sadece seslerimizi duyarak, sadece lavabo ihtiyacı olduğunda, karşılaştığımız ama hepimizin birbirimizin sesini duyduğumuz bir yer. Bazı arkadaşlar epey uzak bir yerde, bağırmak durumunda kalıyorduk ama bağırıyorduk sonuna kadar, birbirimizin sesini duyalım en azından diye. Öyle bir gözaltı süreci. Ardından da işte tutuklama, cezaevi süreci. Dokuz arkadaştan altı kişi sekiz ay kaldı… Sekizinci ayda zaten ilk mahkeme oldu Ekim’de. Üç kişi ise bizden iki ay sonra çıktı. Üç kişi iki ay daha kaldı. Altı kişi sekiz ay yattık biz. Diğer arkadaşlar toplam on ay kalmış oldular. – Canan Çalağan, 2017

Örgütlenme

Tayin çıkıp tekrar Ankara’ya geldiğimde, Eğitim-İş’ten arkadaşlar görmeye geldiler beni. Ziyarete gelen arkadaşlar gittikten sonra, müdür odasına çağırdı. “Kim bunlar, geliyor gidiyor, stajyer öğretmensin, senin stajyerliğini, öğretmenliğini yakarım” diye bağırdı, çağırdı. Birkaç ay sonra da başka bir okula sürgün gittim. Sincan’da Eğitim-İş örgütlenmişti. Eğit-Sen’den kimse yoktu. İki kişiydik. O süreçte Eğit-Sen’i örgütlemeye başladık. Çok güzel oldu aslında çünkü beni sürgün olarak bir sürü okulda dolaştırdılar. O yıllarda en çok yaptıkları yıldırma taktiği, sürgündü. Okullara örgütlenmeye gittiğimizde bazı okullarda bizi kapıdan kovuyorlardı. Kapıdan alınmadığım, kovulduğum okullara öğretmen olarak gittim. Bir yıl içerisinde üç dört okul değiştirdim. Hep derim, sürgün benim çok işime yaramıştır. Birçok arkadaşı örgütledik. Aynı zamanda da benim kişisel gelişimim açısından da çok verimli olmuştur sürgünler. Bütün yönetmelikleri öğrenmeye, gelen yazıları takip etmeye çalıştım, daha donanımlı oldum. Birkaç yıl içinde biz Sincan’da epey bir örgütlenme çalışması yaptık. Bu süreçte hukuki olarak yönetmelikleri bile uygulamayan müdürler vardı. Daha doğrusu torpille gelmişlerdi bütün müdürler, birçok yönetmeliği de bilmiyorlardı. Öğretmenler de müdür ne derse onu diyordu. – Nurşen Yıldırım, 2016

Pantalon Eylemi

Pantolon eylemimizi hatırlıyorum. Bugün anlaşılmayabilir ama sendikada saatler boyunca bu kararı alıp alamayacağımızı tartıştik. 1980 darbe sonrası, işten atmaların olduğu bir dönemdi. Pantolon eylemi kadınların fark edilmesi, sendikal siyaset ve kadın merkezli bir bakışın olması nedeniyle, radikal bir karardır. Şimdi komik geliyor ama altı üstü pantolon giyip, okula gideceğiz. Devrimdir. Koca bir statükoyu, kocaman bir geleneği bozuyorsunuz. Devletin ideolojisi, simgelerle ayakta kalır. “Erkekler Kravat takacaklar, kadınlar döpiyeslerini ve dizinden bilmem ne kadar altta olması kaydıyla eteklerini giyecekler. Pantolon eylemi çok önemli kazanımdır. – İlknur Birol, 2016

RUJ

KESK, 1998’de 8 Mart’ın Diyarbakır'daki kamu emekçisi kadınlarla, sadece kadınların yapacağı bir mitingle kutlanması kararı aldı. Biz dört yüz kadınla İstanbul'dan, İzmir’den birçok ilden gelen kadınla Ankara'da buluşup yola çıktık. Urfa girişinde durdurulduk. Bizi karşılamaya gelen KESK Urfa Şubeler Platformu’ndan arkadaşlarımız gözaltına alındı. Siverek girişinde bu sefer üstümüzde helikopterler uçmaya başladı. Bir baktık kolordu gelmiş. Gerçekten! Abartmıyorum. Bizi kolordu karşıladı! Dört yüz kadın, elinde rujları dışında hiçbir şeyi olmayan kadınları, elinde silahlarıyla kolordu karşıladı. Diyarbakır’a giremeyeceğimizi söyledi. Biz seyahat özgürlüğümüzün kısıtlandığını, 8 Mart‘ı, Diyarbakır’daki KESK’li kadın arkadaşlarımızla kutlayacağımızı söyledik. Ama tabi geri dönmek zorunda kaldık. Bu, bizi, dört yüz kadını acayip öfkelendirdi. Otobüslere zorla bindirildik ve Birecik‘e kadar da yüzlerce polis aracı, hiç bir yerde durmamamız için, bizi takip etti. Öfkemizi nasıl yatıştırdık? Herkes rujlarını çıkardı, otobüsün camlarına „Yine geleceğiz“, „Yaşasın barış dayanışması“, „Yaşasın 8 Mart“, „Yaşasın kadın dayanışması“ yazdık. Bu önemli bir hareketti. Benim kişisel tarihimde çok önemlidir. – Leman Kiraz, 2022

Sendikalar Yasası

Sendikalar Yasası eylemlerini hatırlıyorum. Onlar çok şiddetli geçmişti. Bu yasa için yapılan ilk eylemlerden birinde, polis Kızılay'da ilk defa gaz kullandı. Gaz attılar ama polislerin de maskesi yok, hiçbirinin! Biz, polis, eylemciler Kumrular’da gözlerimizden, ağzımızdan, burnumuzdan yaşlar akarak kaçtığımızı hatırlıyorum. Yani polis de birlikte kaçıyordu! Herkes şok olmuştu. Gazı ilk kez böyle hatırlıyorum – Gülsen Ülker, 2016

Şubeler

Kadınların ayrı olarak yaptığı 8 Mart etkinlikleri, 25 Kasım’lar bizler sayesinde yaygınlaştı. Hele 25 Kasım Türkiye’de pek bilinmiyordu, 1997’de 25 Kasım hakkında Eğitim Sen’de bir bildiri çıkardık. Sonra 8 Mart’larda ve 25 Kasım’larda, uzun yıllar hep çıkarmaya devam ettik. Onu çıkarabilmek, sendikanın Merkez Yönetim Kurulundan geçirebilmek bile, bizim için büyük başarıydı. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum çünkü Eğitim Sen çok geniş bir kitleye ulaşıyor. Ülkenin her yerinde şubesi var, en önemlisi de ulaşmadığımız okul neredeyse yok. Bildirilerimiz, dergilerimiz her yere gidiyor, öğrencilerimiz bile okuyordu. – Nurşen Yıldırım, 2016

Tayin, Sürgün

Kadınlar tabii ki daha çok korkuyor, tedirgin oluyorlardı. Kadının tayininin çıkması daha kötüydü. Kadının sürgün edilmesi daha büyük felakettir. Çocuk bakıyor. Kadınlar her ne kadar işte çalışıyorlarsa da ev işlerini de yapıyorlardı. Çocuğa bakıyor, yemeği yapıyorlardı. Bizim işkolumuzda gece de çalışılır. Bu yüzden kadınlar tabii ki baskıdan daha çok etkilendiler. – Sevim Celeb, 2016

Uzak

Politik bir özne ve sendikalı olarak devletin ciddi şiddetini gördüm. Kastamonu’ya, en uzak ilçesinin en sarp köyüne sürgün edildiğimde, sağlık müdürlüğüne ilk gittiğimde; sağlık müdürü beni başlatmak istemedi ve bir emniyet elemanının yanında yumruğunu kaldırarak dövmek istedi. Ben de elinden tuttum, dövdürtmedim kendimi. Vali yardımcısına çıktım. Bana “Yapacak bir şey yok, siz bir kadınsınız gidin sağlık ocağında lojmana geçin, bolca gıda götürün kendinize, size önerilerim bunlar ve işiniz dışında hiçbir şeyle uğraşmayın” dedi. Çok ücra bir köy. Kastamonu’nun en uzak ilçesinin, en sarp köyünde benim yapacak bir şeyim yoktu... Bunlar toplumsal baskı ve şiddet. Devlet şiddeti hiçbir zaman bende tahribat yaratmadı, güçlendirdi ama toplumsal şiddetle nasıl baş edileceğini bilmiyorum. – Cansu Yurtsever, 2016

Üyelik

Üniversitedeyken, Van’da Eğitim Sen çalışmaları da vardı. Eğitim Sen’li arkadaşlarla ilişkilerim vardı. Eğitim Sen’e gidip geliyordum. Mezun olup İstanbul’a gittiğim zaman ilk gittiğim örgüt Eğitim Sen oldu. 1996’da göreve başladım, önce Eğitim Sen’e sonra okula gittim. Eğitim Sen’den arkadaşlarla görüştüm. Orada yaşam alanı da dahil, birçok konuda neler yapabileceğimiz konusunda konuştum. Kendime ev bulana kadar Eğitim Sen’in basın yayın sekreteri Newroz’un evinde 3 ay kaldım. Örgütlü olmak birazcık böyle bir şey. İlk günden itibaren Eğitim Sen’e üye olmaya gitmiştim. Arkadaşlar “Bekle, ne acelen var?” dediler. “Yok, ben Eğitim Sen’e üye olmak üzere geldim” dedim. Israrlarım sonucu ilk üç ay içinde üye oldum. O dönem Sendika Yasası yoktu. Sendika fiili ve meşru mücadele yürütüyordu. Tepkiler çok anti demokratik ve saldırgandı. Buna rağmen bulunduğum yer noktasında nettim. Herhangi bir tartışmam da yoktu. Form gelir gelmez hemen üye oldum. Stajyerliğim kalkmadan üye olmuştum Eğitim Sen’e. – Döne Gevher Koyun, 2016

Vardık, Varız, Var olacağız

KESK kadın kurultayı hazırlıklarına daha yeni başlıyordu. Biz Tüm Maliye-Sen olarak kadın kurultayını yaptık. Yani ilk kadın kurultayını. 1998 sanıyorum. Birçok farklı siyasetten kadınlar bir aradaydık, belli çapta gerilimler yaşadık, ama benim için en önemli deneyimdi. Birlikte çalıştık, birlikte iş yapmayı becerdik. Türkiye genelinde Tüm Maliye Sen Kadın Kurultayı, zor bir şeydi. Evlerde toplandık, sabahlara kadar otururduk. Bizim kadın komisyonumuza İstanbul'dan arkadaşlar geldi. Karma bir ekip oluşturduk. Bütün şubelerimizden kadınları davet ettik. Politik temsiliyetleri esas alan bir komite oluştu. Kadın Kurultayının içeriği, tebliğleri, tebliğlerin düzenlenmesi, başlıklandırılmasını, kurultayın gündemini, ortak komisyon yaptı. Katılım çok iyi oldu. Sunulan tebliğleri kitap olarak yayınladık: “Vardık, varız, var olacağız” diye. Bu çok zengin bir deneyimdi. – Gülsen Ülker, 2016

Yok Sayma

Biz Sevim’le beraber sendikadaki erkeklerle çok kavga ediyorduk. Çıldırma noktasına geliyorsun. Farklı bir gruptaysa, senin söylediğin doğru da olsa, erkeğe dediğinden iki misli fazla “Hayır” diyorlardı. Hep laf döndürmesi yapılıyordu. Konuşulanı, alınan kararları uygulamama vardı. “Bu kararı almıştık, neden uygulanmıyor” dediğimde ciddiye alınmıyordu. Ama aynı gruptan erkek arkadaşım dediğinde, ona cevap verme gereği duyuyorlardı. O zaman diyorsun ki, “Yok sayılma durumu bu.” Bu da aslında çok büyük baskı: “Yok sayma” baskısı. – Sevim Celeb, 2016

Zorlayıcı Çalışmalar

Kadınsan iki katı bir performans sergilemek zorundasın. Kadın çalışmalarını yürütüyoruz. Karma grupların çalışmalarına katılıyoruz.Her ikisi için ayrı emek ve zaman gerekiyor. Zorlayıcı olabiliyor.Hem Kadın Sekreterliğini yürütüyorum hem örgütlenmeyi yürütüyorum. Kadin platformlarinda da çalışmalara katılmamız gerekiyor. KESK Kadın Meclisi’nin eylemleri, etkinlikleri oluyor. Ve kadın konusunda kendimi tanımladığım, siyasal aidiyet hissettiğim alanda da çalışma yürütüyorum. Tüm bunlardan dolayı erkek arkadaşlardan daha yoğunum. Yoğun olduğumuz dönemlerde kızıma zaman ayıramadığım oluyor. Evet, sen çalışma yürütüyorsun ama beni de görmezden geliyorsun” diyebiliyor.Benzer bir şekilde eşimle de olabiliyor. Ortak zaman geçirmek sıkıntılı oluyor. – Döne Gevher Koyun, 2016

Menü POPUP